
İZMİR’ İN EN GÜZEL KÖYLERİ
Ne fark ettim biliyor musunuz? Ben İzmirliyim ve onlarca yazımın arasında İzmir’ e ait bir tane bile içerik yok. Hemen işe koyuldum ve ilk olarak İzmir’ in şirin köylerini yazmaya karar verdim. Kimi deniz kenarında, kimi orman içinde enfes konumlara sahip bu köyler; insanı, evleri, yolları, sokakları ve doğası ile Ege’ nin bir yansıması aslında. Yalnız şu var; başlık her ne kadar ‘İzmir’ in En Güzel Köyleri’ olsa da anlatacağım yerlerin çoğu köy statüsünden çıkarılıp, yakın oldukları ilçelere bağlı birer mahalleye dönüştürülmüş aslında. Ama ben köyleri de, köy kelimesini de çok sıcak ve samimi bulduğumdan bu durumu dikkate almadan yazacağım işte (:

1. BİRGİ
Favori İzmir köyümden başlıyorum, memleketim Ödemiş’ e bu kadar torpilim de olsun artık (: Birgi; Ödemiş’ e 10 km, İzmir’ e 110 km mesafede bulunan ve önümüzdeki yıllarda adını çok sık duyacağınıza inandığım bir yer. Sırasıyla Frigler, Lidyalılar, Persler ve Pergamon Krallığı’ nın egemenlik sürdüğü köy, bu krallığın ilhak edilmesi ile birlikte Roma İmparatorluğu’ na dahil olmuş. Bilinen ilk adı Dios Hieron ( Zeus’ un Mabedi). Kent; 7. yüzyılda Christoupolis (İsa’ nın Şehri), 12. yüzyılda ise Pyrgion (Küçük Kule) isimlerini almış. 1307 yılında Aydınoğlu Beyliği şehri ele geçirdikten sonra da Pyrgion kelimesi, Türkçeye daha uygun olan bugünkü haline evrilmeye başlamış.

Peki, nedir Birgi’ yi bu kadar güzel yapan? Bence Birgi de; Şirince, Cunda, Amasra, Bozcaada yada Alaçatı gibi içine girdiğiniz anda kendine has atmosferi ve dokusu ile sizi zamanda yolculuğa çıkaran yerlerden. Ödemiş Ovası’ nın bereketli toprakları, yurt olduğu medeniyetlerin izleri, arnavut kaldırımlı sokaklar ve klasik Osmanlı kent mimarisini yansıtan tarihi evleri ile köy, bu listede olmayı kesinlikle hak ediyor. Hele Ödemiş’ in o mütevazi, hoş sohbet, yardımsever ve becerikli insanı yok mu? Giden kesinlikle pişman olmaz Birgi’ ye. Birgi’ de görülmesi gereken eserler ise şunlar:

- Çakırağa Konağı (18. yüzyıl)
- Aydınoğlu Mehmet Bey Camii (14. yüzyıl)
- Aydınoğlu Hamamı (14. yüzyıl)
- İmam-ı Birgivi Türbesi (16. yüzyıl)
- Sandıkoğlu Konağı (19. yüzyıl)
- Birgivi Mehmet Efendi Medresesi (16. yüzyıl)
- Karaoğlu Camii (18. yüzyıl)
- Birgi Surları
- Demiri Mağaza (16. yüzyıl)
- Küp Uçuran (12. yüzyıl)
- Ümmü Sultan Türbesi (14. yüzyıl)
- Gazi Umur Bey Heykeli
2. ŞİRİNCE

Malum Şirince artık bir dünyaca ünlü bir yer (: Maya takvimine göre 21 Aralık 2012’ de kopması beklenen kıyametin iki güvenli bölgesinden biri olduğuna inanıldığından, o dönemde tüm dünya medyasında kendinden bahsettirmişti bu şirin Ege köyü. Yerleşim yeri İzmir il merkezine 83 km, Efes Harabelerine 9 km, Selçuk ilçe merkezine ise 8 km uzaklıkta bulunuyor.
Şirince’ nin geçmişi MÖ 323 yılına kadar uzanıyor. Yapılan kazılarda bölgenin geçmişi antik ve orta çağlara dayanan 7 farklı yerleşim yerine ev sahipliği yaptığını çıkarsa da, Şirince altın çağını 15. yüzyılda Efes şehrinin terk edilmesi sonucu tüm bölgenin cazibe merkezi haline gelince yaşamış. Orijinal adı olan Kırkınca’nın efsanevi bir çağda dağa çıkan kırk kişiye atfen verildiği rivayet ediliyor. Köyün yerlisi Rumların Türkçe ağzında; Kirkice, Kirkince ve sonunda Çirkince gibi biçimlere evrilen bu isim, Cumhuriyet’in ilk yıllarında dönemin İzmir Valisi Kazım Dirik’ in talimatıyla Şirince şeklinde resmileştirilmiş. Köy; 19. yüzyılda, özellikle ihracata yönelik incir üretimiyle ünlü, 1.800 haneli bir Rum kasabasıymış. 1923′ de Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi sonucu Rumların ayrılmasıyla, Kavala’ dan getirilen göçmenler köye yerleştirilmiş.

Peki ya bugün? Sanırım Alaçatı’ dan sonra İzmir’ in en popüler ve turistik köyü burası. Dolayısı ile dükkanların, restoranların, otellerin, kafelerin çoğu ülkenin çeşitli yerlerinden gelip burada ticaret yapanlar tarafından işletiliyor. Yani birazdan anlatacağım Yağcılar ayda Ulamış gibi eski köy havasını görmek mümkün değil elbette burada. Ama tepelerin arasındaki bir vadide, etrafı zeytin ağaçları ve üzüm bağları ile çevrili eşsiz konumunun yanı sıra daracık sokaklarda kurulu eski Rum evlerinin kattığı zerafet ile köy hakikaten adı gibi şirin. Köyde Aziz John Baptist ve Saint Dimitrios adına iki Rum kilisesi de mevcut.

Şirince’ de mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri de Nesin Matematik Köyü. Ali Nesin önce akşamları evinde, sonra haftasonları Nesin Vakfı’ nda öğrencileri ağırlamış. Bu yeterli olmayınca 10 yıl boyunca Türkiye’ nin çeşitli yörelerinde her yaz 6-7 haftalık yaz okulları düzenlemiş. Zamanla her yaz yatılı eğitim verecek kampüsler bulmanın zorlukları nedeniyle sadece matematiğe ayrılmış bir köy yaratma fikri doğmuş ve 2007 yılında tamamen halkın bağışlarıyla ve gönüllü gençlerin desteği ile Nesin Matematik Köyü kurulmuş.

Köyün bir başka zenginliği de Tiyatro Medresesi. Cumhuriyet tarihimizde kurulmuş başka medrese var mı acaba ? (: Modern tiyatro kültürü ile geleneksel medrese formatını birleştirme fikri ile doğan kuruluş Matematik Köyünün yanında hemen. Özellikle yaz aylarında etkinlik dönemine denk gelirseniz mutlaka uğrayın.
Son olarak da Şirince şarabından bahsedelim. Malum ülkemizde meyve şarabı deyince akla Şirince geliyor artık. Zaten ülkemizin neresinde olursanız olun raflarda gördüğünüz meyve şarapları muhtemelen buradan gönderilmiştir. Meyve şarabı üretimi, Selçuk’ a turist olarak gelen ve bölgenin potansiyelini fark eden Alman şarap üreticisi Helmut Hermann Krauss’ un 1999 yılında kurduğu fabrika ile başlamış. Şimdilerde köyde pek çok tesis ve onların satış yeri var. Tavsiye isteyenler Krauss’ un firması Artemis’ i deneyebilirler.
3. SIĞACIK

Antik Yunan Uygarlığı’ nda bugünkü Ege Bölgesi İyonya olarak adlandırılırken, Teos bu bölgenin en önemli kentlerindenmiş. Sığacık hem Teos antik şehrinin, hem de 1522 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından inşa edilmiş kalenin varisi olan, deniz kıyısında çok şanslı bir köy. Türkiye’ nin ilk sakin şehri (citta slow) Seferihisar’ a da sadece 5 km uzaklıkta yerleşim yeri.
2009 yılına kadar sakin bir balıkçı köyü iken hem sakin şehir meselesi hem de bölgede çekilen film ve dizilerle bir anda popülerlik kazandı Sığacık. Her yaz uğruyorum ve her gidişimde birkaç evin daha butik otel yada atölyeye dönüştürüldüğünü ve fazlaca artan turist sayısı ile köyün biraz daha kalabalıklaştığını görüyorum. Yine de kale içinin daracık sokakları, çiçeklerle kaplı duvarları, pazarı, yerel kadınların el emeği yöresel yemeklerini sattıkları stantları ile Sığacık hala çok güzel. Kalenin hemen dışındaki limanda bağlı tekneler tam bir Ege köyü havası kazandırıyor Sığacık’ a. Kale içindeki beyaz duvarlı, mavi kapılı, bitişik evler ve evlerinin önünde gelip geçen insanları izleyen hoş sohbet Sığacıklılar var bir de Ege ambiansını tamamlayan (: Mekan tavsiyesine gelince: Milos’ u ben söylemesem de duyar yada görürsünüz zaten, öyle güzel yani (: Fehu’ nun iç bahçesinde de mutlaka bir kahve için derim.

Teos Antik kenti ise bugünkü Sığacık’ ın 3 km güneyinde yer alıyor. Kent surları, tepedeki akrapol alanında bulunan sunak ve tapınak, meclis binası, agora ve amfi tiyatro MÖ 2. yüzyıla tarihlenen antik kentte görebileceğiniz yapılar.
4. TURGUT ve ULAMIŞ
Köyleri anlatmadan önce Seferihisar Belediyesi’ nin tüm köylerinin potansiyelini ortaya çıkarma, geleneksel ve doğal yapıyı bozmadan turizme uyum sağlama konusunda ne kadar iyi bir iş çıkardığını belirtmeden geçemeyeceğim. Birazdan anlattığımda siz de göreceksiniz, her köy gayet bilinçli, programlı ve kesinlikle orijinal bir şekilde fark yaratacak projelere imza atmış. Alkış, alkış, alkış….
Turgut:

Seferihisar Belediyesi tarafından lavanta ekimine başlanınca dikkatimizi çekmişti Turgut. Burası turizmle yeni tanışmış, asıl geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan klasik bir Ege köyü ve bu havasını hala koruyor. Listede Alaçatı, Şirince gibi popüler yerler zaten var, dolayısı ile bu üç köye yapacağınız gezinin de farklı bir keyfi olacağından şüpheniz olmasın. Turgut’ da deneme amaçlı 4 dönümlük bir tarlaya lavanta ekimi yapılmış önce. Öyle uçsuz bucaksız olmasa da köyü mis gibi kokutacak kadar lavanta var yani. Bir de yerel bir çiftçinin 10 dönümlük lavanta tarlası var ki, izin alarak ve ücretini ödeyerek buraya da girebilirsiniz. Lavantalar haziran ayında açıyor bu arada, ilgililerin dikkatine (:
Seferihisar ilçesine 10 km mesafedeki köyün sokaklarında yürümeyi, köy mahsullerinden satın almayı ve köy kahvesinde okkalı bir kahve için mola vermeyi de unutmayın lütfen (:
Ulamış:

Ve ekşi mayalı köy ekmeği kokulu Ulamış (: Hatırlar mısınız, bir zamanlar tam bir tahıl ambarı konumundaki Anadolumuzda çok kıymetli buğday türlerinden birbirinden leziz ekmekler yapılıyordu? Topan Karakılçık Buğdayı da bunlardan biri ve onun da diğer türler gibi genetiğinin bozulduğu ve organik tohumunun kalmadığı zannediliyordu. Ancak 2011 yılında, Seferihisar Belediyesi’ nin düzenlediği Tohum Takas Şenliğinde, Gödence Köyünden bir çiftçinin annesinin sandığından çıkardığı Karakılçık tohumları fark edilmiş ve bir mucize gerçekleştirmek için çalışmalara başlanmış. Genetiği bozulmamış bu tohumlar belediye tarafından Can Yücel Tohum merkezinde çoğaltılmış ve makineli ekim için dönüm başına 17 kg, elle ekim içinse 20 kg tohum köylülere ücretsiz olarak dağıtılmış. Belediye, hasattan sonra üreticinin ürünlerini hükümetin açıklayacağı taban fiyatının iki katına satın alacağını taahhüt ederek yörenin üreticileri ile protokol imzalamış. 2016 yılında da ilk hasat alınmış. Ulamış, ekim yapılan köylerden biri.

Geleneksel yöntemlerle öğütülen buğdaylardan üretilen unlar köylü kadınlarca yoğurulup, toprak fırınlarda pişiriliyor ve köyün sembolü ekmekler üretiliyor. Karakılçık ekmekleri ve daha bir çok el emeği ürün yaz boyunca kurulan Ulamış Üretici Pazarında satışa sunuluyor. Bu arada Ulamış’ ın Turgut ve Bademler’ e göre daha gelişmiş ve büyük bir köy olduğunu belirtmek isterim. Burada kahvaltıcı, kahveci ve kafe seçenekleri de mevcut anlayacağınız. Çiçekli Avlu’ nun kahvaltısı, Handre’ nin de kahveleri çok popüler.

Köyün bir başka alamet-i farikası da bir çeşit krem peynir olan Armola. Öyle ki, köyde her yaz Ağustos ayında Ata Ekmeği ve Armola Şenliği düzenleniyor. Geçen yıl (2019 ) 3 Ağustos’ da üçüncüsü düzenlenen şenlik pek çok etkinliğe ev sahipliği yapıyor.
5. BADEMLER

Okuma – yazma oranının %90 olduğu, ülkemizin entelektüel köyü Bademler ise en çok ülkemizin ilk köy tiyatrosuna sahip olması ile tanınıyor. Köyde tiyatro geleneği, 1932 yılında Mustafa Anarat adında bir yedek subay öğretmenin köye gelmesiyle başlamış. Henüz İzmir’ de devlet tiyatroları yokken burada oyunlar sergilenirmiş. Tiyatro geleneği hala devam ediyor ve oyunların yönetmeni, ışıkçısı, oyuncusu köylülerden oluşuyor. Ayrıca köyde İzmir Halk Kütüphanesinin bir şubesi de yaklaşık 80 yıldır hizmet veriyor.
Bademler halkı aynı zamanda Türkiye’ nin en temiz köyü ünvanına da sahip olduklarını övünerek anlatıyorlar her mekanda (: Bir övünç kaynakları da ülkemizin ilk oyuncak müzesinin 1990 yılında köylerinde kurulmuş olması. Kendisi de Bademlerli olan arkeolog Musa Baran, mütevazı köy evlerini, geleneksel oyuncakların sergilendiği bir müzeye çevirmiş ve ziyarete açmış.

Seferihisar’ a 10 km mesafedeki Bademler’ e pazar gelmişseniz daha da şanlısınız çünkü bu gün zengin köy pazarı kuruluyor. Pazarları köy daha bir hareketli ve enerjik oluyor (: Ulamış’ daki gibi burada da yerli meyve ve sebzeler, zeytin çeşitleri ve zeytin yağı ile ev yapımı börek ve gözlemeler ağız sulandıran cinsten (:
6. DEMİRCİLİ VE YAĞCILAR
Demircili:

Urla’ ya 15 km mesafedeki Demircili’ yi ne zaman ansam içim buruluyor. 2019 yazında ormanlarla birlikte yüreğimizi de yakan İzmir’ in büyük Seferihisar – Urla yangını var ya, işte o en büyük hasarı Yağcılar ve Demirciler köylerine verdi. Yangından sadece iki gün önce bir kez daha köyü ziyaret etmiş ve kıvrımlı yollarını çevreleyen çam ormanlarına bir kez daha aşık olmuştuk. Hatta orman manzarasına dayanamayıp yol üzerindeki Yörük Aile Evi’ nde mola bile vermiştik. Deniz kıyısındaki köyde Demircili ve Melengeç halk plajları da mevcut ama Deniz Yıldızı adlı mekanın bulunduğu koy bölgenin en güzeli. İşletme düzenini de gayet başarılı bulduk. Çimlerin üzerindeki ve deniz kenarındaki ahşap balkonda bulunan şezlong ve minderler tam da gün boyu güneşlenmelik (: Giriş kişi başı 30₺. Tesise gelmeden sola ayrılan toprak ve engebeli yolu göze alanlar bu harika koyda ücretsiz olarak denize girebilirler.

Yağcılar:

Yağcılar tam bir orman köyü. Cumhuriyet döneminde Selanik’ den gelen göçmenler yaşıyor burada. Mübadele öncesinde Rumlar zeytinyağı üretimim yaptığından bu ismi almış köy. Şimdi zeytincilik yapılmıyor ama tarımla uğraşan köyün diğer mahsulleri de çok leziz. Zamanını yakalarsınız köy camisinin hemen yanındaki standlarda her türlü ege yeşilliği, börülce, bamya, fasulye, kavun, karpuz, biber, domates, üzüm satan köylüler bulabilirsiniz.
İzmir’ de popülaritesi her yıl artan Urla Bağ Rotasında bulunan 7 bağdan biri olan Urla Bağ Evi Butik Otel köyde turizmin de canlanmasını sağlamış. Ayrıca her türlü erzağını köyden temin eden 6 odalı işletme köylüler için de yeni bir pazar oluşturmuş. Son olarak köy kahvesinin önündeki asmalarla çok şirin bir mekan olduğunu kahve severlere hatırlatmak isterim (:

7. ÖZBEK

Ege Denizi’ ne sadece 2 km mesafedeki Özbek, adının çağrıştırdığının aksine bir Türkmen – Yörük köyü. 20 sene öncesine kadar temel geçim kaynağı tarım olan köylüler, turizmin gelişmesi ile artan talep doğrultusunda balıkçılığa yönelmişler. Köyün kuruluşu hakkında yazılı bir belge olmasa da nesillerin birbirine anlattığı hikayelerde 11. yüzyılda Selçuklu amirali Çaka Bey tarafından kurulduğu anlatılıyor. Köy adını da Çaka Bey’ in adamlarından Uzbek Bey’ den almış bu hikayelere göre. Köyde bulunan hamam ve çeşme kalıntıları ile Özbek’ in sembollerinden 1000 yıllık servi ağacı da bu rivayetleri doğruluyor.

İzmir’ e 45 km, Urla’ ya ise 10 km mesafedeki köyde yazın haftasonları yöresel ürünler pazarı kuruluyor. Köy meydanındaki ağaçların altında kahve molası verebileceğiniz kahvehaneler mevcut. Ama ben kahvenizi köyün en şık mekanı Taş Kahve’ de içmenizi tavsiye ederim (: Yöresel yemekler tatmak isteyenler de Özbek Keşkek Evi’ ni deneyebilirler.
8. MORDOĞAN ve ILDIR
Mordoğan:

Mordoğan, İzmir’e 80 km, Karaburun’ a ise 20 km mesafede küçük ve güzel bir sahil köyü. Deniz ürünleri ve balıkçılık faaliyetleti, Çatalkaya Koyu, Ayıbalığı Kayalıkları ve Plajı, Ardıç Plajı ve 70 çeşit mor çiçeği ile ünlü köy. İzmir – Çeşme otobanının 40 km içerisinde kalan konumu ve virajlı yollar sebebi ile Çeşme yada Alaçatı kadar popüler olmasa da, özellikle İzmirlilerin yazları sıkça ziyaret ettiği bir yer burası. Otobandan ayrıldıktan sonra bir Ege klasiği makiler ve zeytin ağaçları size etlik etmeye başlıyor.
Mordoğan, M.Ö. IV. yüzyılda Eritrea Krallığına bağlı bir yerleşim yeri olarak kurulmuş ve o zamanki adı Mimas imiş. Eritrea da birazdan anlatacağım ‘Ildır’ oluyor bu arada (: Mimas adı, 16. Yüzyıldan kalma haritalarda ve Romalı şair Ovidius’ un Truva Savaşını anlatan şiirinde yerini almış. Eritrea Krallığında, idam cezasına çarptırılan mahkumlar Mimas’a gönderilir ve son günlerini burada geçirmeleri sağlanırmış. Mordoğan’ da yetiştirilen sebze ve meyveler, özellikle de Sultaniye türü çekirdeksiz üzüm, diğer ülkelerde bile rağbet görürmüş. Mordoğan, Roma döneminde daha da gelişmiş ve büyümüş. Çatalkaya’ da, bulunmuş olan Eritrea Kralının kızına ait lahit şu an İzmir Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte. Akdağ’da da IV. Yüzyıla ait, siyah granitten yapılmış bir ibadethane bulunmuş.

Eski Rum stili evlerin ağırlıkta olduğu köyün sokaklarını dolaşırken 15. yüzyıla tarihlenen Ayşe Kadın Camini ve Müesser Aktaş Etnografya ve Tarih Evi’ ni ziyaret edebilirsiniz. Ardından rota, köye 2 km mesafedeki Narcissos Dilek Pınarı. Narsismin atası yakışıklı Narcissos ve yankı anlamına gelen ‘eko’ kelimesinin kaynağı güzel Ekho efsanesinin doğduğu yer burası. Dikel Pınarından sonra doğru Mordoğan sahiline. Merkez iskele; restoran ve kafeleri, plajı, değirmeni ve deniz havası ile Mordoğan’ ın her daim en çok tercih edilen bölgesi.
Ildır:

Eritrea, yani ‘kızıl kent’ Ildır’ da yapılan arkeolojik çalışmalar, köyün geçmişinin MÖ 7. yüzyıla kadar uzandığını gösteriyor. MÖ 2. yüzyılda Roma İmparatorluğunca fethedilen Eritrea, o dönemde şarabı, keçileri ve değirmenleri ile ünlü imiş. Köyde yapılan kazılarda MÖ 3. yüzyıl sonlarında yapıldığı sanılan bir antik tiyatro bulunmuş. Tiyatronun en yüksek düzlüğünde yapılan araştırmalarda da Athena tapınağına ait kalıntılar ortaya çıkarılmış. Şehrin etrafının 5 km uzunluğunda surla çevrili olduğu anlaşılmış. Tiyatro kısmen açığa çıkarılsa da çalışmalar yarım kalmış. Eritrea Antik kentini ve köy içini gezdikten sonra acıkınca, tam bir balıkçı köyü olan Ildır’ da deniz ürünleri mekanlarından birine oturup midenize bayram ettirmeden dönmeyin sakın (:

9. BARBAROS

‘Kıyı Batı Anadolu’nun yerli köyü. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı, yaşam huzurlu. Ionia toprağında aydınlık insanların yurdu. Mimas ve Korikos dağları arasında yaşarlar. Karadan zeytin ve üzüm, denizden saçalan toplar, çalkama ve patlıcan balığı yerler. Burası Barbaros Köyü…’ Ne güzel anlatmışlar değil mi, sitelerinde kendilerini? Memleketlerine sahip çıkan; gelenekleri koruyarak ve köy hayatını sürdürerek de turizm yapılabileceğini kanıtlayan Barbaroslular bizce her türlü takdiri hak ediyorlar.
Ama Barbaros’ un asıl şanı her yıl Haziran ayından düzenlenen Oyuk Festivali’ nden kaynaklanıyor. 2016 yılında yaratıcı bir Barbaroslu’ nun fikrinin hayata geçirilmesi ile başlayan ‘oyuk’ yani ‘korkuluk’ şenliği, fazlasıyla ilgi görünce işler büyümüş ve ortaya yıl boyu hazırlığı yapılan bir festival çıkmış. Etkinlikte yarışmalar, gösteriler, ikramlar, satışlar gırla elbette. Festivale denk gelmeseniz de üzülmeyin, köyün girişinde sizi renk renk oyuklar karşılayacak (:

Barbaros’ a özgü bir girişim de ‘Çat Kapı’ evleri. Bir evin duvarında ‘Çat Kapı’ tabelasını gördüğünüzde anlıyorsunuz ki; bu evlerin kapısını çalabilir, ücreti mukabilinde yöresel yiyecek ve içeceklerden tadabilir ve tabi ev sahipleri ile tanışıp, sohbet edebilirsiniz.

Barbaros’ da son durağımız Emek Kültür Sanat Evi. Ressam Batuhan Bozkurt eski ilkokul binasını, aslına sadık kalarak restore etmiş ve günümüzde ev, atölye ve sergi salonu olarak kullanıyor. Bozkurt, kendi geliştirdiği resim tekniğine “Mineral Modern Mozaik Çakıl Taşı Resim Tekniği” adıyla patent de almış. Atölyede sanatçının; doğadan topladığı renkli taşları balyoz ile kırdıktan sonra, el havanında ince kum haline getirip, özel bir yapıştırıcı ile tuval üzerinde boya yerine kullanarak yaptığı 300’ den fazla tablosu sergileniyor.
10. ALAÇATI

Alaçatı; İzmir’ in, Ege’ nin ve hatta Türkiye’ nin en ünlü köyü. Evet çok kalabalık, çok pahalı ve çok kasıntı ama hala çok güzel… Geçmişi 14. yüzyıla dayanan ve eski bir Rum köyü olan Alaçatı’ nın ilk göze çarpan zenginliği Rum – Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan iki katlı, cumbalı, çiçeklerle kaplı renk renk evleri. Bu evlerden bazıları zevkle dekore edilmiş, şirin ve göz alıcı butik dükkanlara, otellere ve restoranlara dönüştürülmüş. Arnavut kaldırımlı sokaklar köye öyle yakışıyor ki. Sokaklarda sıralı antikacılar, meyhaneler , köyün dokusuna uygun dizayn edilmiş modern kafe ve restoranlar köyün neden bu kadar popüler olduğunu anlatıyor sanki. Dahası mı? Ege mahsüllerinin ve yöresel ürünlerin satıldığı Cumartesi pazarı, köye tepeden bakan değirmenler, festivaller, hareketli gece hayatı… Kısacası yok yok Alaçatı’ da.

Alaçatı’ nın kalbi Hacımemiş Mahallesi ve Kemalpaşa Caddesi diyebiliriz. Her iki bölge de Alaçatı’ nın tüm güzelliklerini bir arada bulunduran ve çeşitli maksatlarla kullanılan evlere sahipler. Öyle güzel işletmeler var ki her ikisinde de, insan nereye oturacağını yada hangisinden alışveriş yapacağını şaşırıyor.Kemalpaşa’ nın her zaman daha kalabalık ve gürültülü olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Bunun dışında Alaçatı Pazarı ve Ayios Kostantinos kilisesi köyde görülmesi gereken yerler.
Çeşme ve köylerinde yaşayanların elleriyle topladıkları otları ve bunlarla hazırladıkları lezzetleri satışa sundukları Alaçatı Ot Festivali; tanıtım, panel, yarışma, tadım, konser ve gösteri organizasyonlarının düzenlendiği üç günlük bir şölen. Festivalin en ilgi çeken etkinliği bir kostüm karnavalı havasında geçen kortej yürüyüşü elbette. Festivalde her yıl bir ot türü tema bitkisi seçiliyor ve bu ürünün ön planda olduğu sunumlara ağırlık veriliyor.

Ve sörf olayı… Alaçatı’ da bulunan Yumru Koyu yılın neredeyse tamamında rüzgar sörfü için uygun rüzgarları alması nedeniyle tüm dünyada ün kazanmış. Koyda her yıl uluslararası bir şampiyona da düzenleniyor. Bölgede bir çok sörf okulu da mevcut ancak Alaçatı’ daki her sektörde olduğu gibi burada da fiyatlar cep yakan cinsten. En az 2 saat ders almak gerekiyor ki, bunun fiyatı da 100€ civarında (evet, Euro!).
Yurt içi seyahat noktalarına dair diğer yazılarımız için tıklayınız.

