
BATI İZLANDA: ROUTE 1′ DEN SAPMA VAKTİ
Güney turumuzu tamamladıktan sonra tekrar başlangıç noktamız başkent Reykjavik’ e doğru yöneliyoruz. Kalan üç günümüzü Batı İzlanda’ da geçireceğiz. Planda bir termal havuz, daha fazla şelale ve Snaefelssnes Yarımadasını keşfetmek var. Evet, üç gündür arşınladığımız Route 1 bize muhteşem deneyimler sundu ama adanın iç kesimlerinde neler var; görmenin vakti geldi de, geçiyor bile 🙂
1. GÜN
Bugün bizi en çok heyecanlandıran keşiflerden birini yapacağız. Planımız günün ilk yarısını Reykjadalur Termal havuzlarında geçirmek. Ünlü Blue Lagoon termal havuzunu duymuş yada bir yerlerde fotoğraflarını görmüşsünüzdür. Belki de İzlanda seyahatinin en popüler aktivitesi buz gibi havada dışarıda, Mavi Göl’ ün mavi ve sıcak sularında keyif yapmak. Ancak fiyatlar kallavi ne yazık ki, bizim baktığımız dönemde en ucuz saatler kişi başı 85 €’ dan başlıyordu. Ayrıca havuz fikri bazılarımıza hijyen açısından çok da cazip gelmeyebiliyor. Buyurun size bedava ve tertemiz bir alternatif:

1. Reykjadalur Termal Havuzları
Reykjadalur aslında Reykjavik’ in 45 km doğusunda yer alıyor. Ama biz güney turumuzun sonuna gelip, artık yönümüzü batıya döndüğümüzden termal havuzlardan bu bölümde bahsetmek istedik. Reykjadalur, İzlanda dilinde “Buhar Vadisi” anlamına geliyor ki neden bu adı aldığını anlamak çok da zor değil (: Tüm bu güzellik bizlere, bölgedeki sönük Hengill Yanardağı’ nın bir armağanı.
Vadiye Route 1’ den ayrılıp, Hveragerdi kasabasından geçerek ulaşılıyor. Otoyoldan park yerine olan asfalt yolun mesafesi 4 km. Ancak asıl yolculuk otoparktan sonra başlıyor çünkü önümüzde termal havuzlara giden yine 4 km uzunluğunda tırmanışlı bir patika var. Yürüyüş giderken yaklaşık 1 saat, dönüşte ise yokuş aşağı 50 dk sürüyor. Evet tam bir saatlik bir tırmanış sizi bekliyor! Mümkün olduğunca rahat ayakkabılar tercih etmeniz; yürüyüş için yanınıza bolca içme suyu, yedek fanila ve çorap almanız tavsiye olunur. Bir tavsiyem de mümkün olduğunca erken yola çıkmanız konusunda olacak, zira havuzlar gezginler arasında oldukça popüler.

İlk tepeyi tırmandıktan sonra solunuzda sizi harika manzarası ile Djupagil Kanyonu ve Djupagilsfoss Şelalesi bekliyor olacak. Güzergah boyunca da fokurdayan sıcak su kaynakları, üzerinde buharlar tüten minik dereler ve çamur havuzları size eşlik edecek. Su kaynaklarının önünde bulunan ve üzerinde kırmızı termometre resmi ile 100 C ikazı içeren tabelalara dikkat !
Vee havuzlar…
Termal havuzlara ulaşmak gerçekten de bir saatimizi aldı. Aslında burası havuzdan ziyade bir sıcak su nehri. Kurulan setler sayesinde suya girilebilecek alanlar oluşturulmuş. Setler boyunca tahta bir iskele, iskelede banklar ve artı işareti şeklinde bir soyunma alanı mevcut. Soyunma alanı kapalı değil, kısmi mahremiyet sağlıyor. O yüzden mayoları giymiş olarak gitmekte fayda var. Terlik ve havlu da şart elbette. Etraf tertemiz ve bakımlı. Nehir ve setler de suyu akar olduğundan mis gibi, bizim gibi havuzlara karşı antipatisi olanlar için birebir (: Nehrin yukarısına çıktıkça, suyun sıcaklığı da artıyor. Tesisin de yukarısına devam eden gezginler gördük ancak kabinin olduğu yerin sıcaklığı bizce idealdi.

Gelelim bu tecrübe hakkındaki düşüncelerimize… Başlık şu: Yok böyle bir güzelllik! Reykjadalur yurt dışındaki aktivite deneyimlerimiz arasında kesinlikle ilk üçe girer! En çok korktuğum şey havuza girerken ve çıkarken dillere destan İzlanda soğuğunda donmaktı ancak enteresan bir şekilde hiç üşümedik. 1 saatlik tırmanışın verdiği yorgunluğun üzerine sıcak su öyle iyi geldi ki, anlatamam. Tertemiz hava, el değmemiş doğa, eşsiz manzara ve mis gibi su bir araya gelince biz tam anlamıyla mest olduk. Havuzda, yanımızda getirdiğimiz kahveleri yudumlamak da keyfimize keyif kattı. Anlayacağınız bir saatlik tırmanışa kesinlikle değer! İzlanda seyahatinizde burayı es geçmeyin, kesinlikle pişman olmazsınız.

2. Glymur Şelalesi
Hvalfjordur Fyord’ unun içinde yer alan Glymur 198 m yükseklikten dökülüyor ve İzlanda’ nın en yüksek ikinci şelalesi. Reykjavik’ in 70 km kuzeyindeki bölgeye başkentten yolculuk 1 saatten biraz fazla sürüyor. Glymur keşfimizi diğer şelale gezilerimizden farklı kılan aynı zamanda muhteşem bir trekking rotası olması. Sonuçta burası bir fjord ve ağaçlarla kaplı olduğundan, daha çok otlaklarla kaplı adanın genelinden farklı bir bitki örtüsüne sahip.

Otoparktan sonra patikayı takip edip Botnsa nehrine ve Glymsgljufur Kanyonuna bakan tepeye ulaştığınızda karşınıza Tvottahellir Mağarası çıkacak. Mağaranın içinden nehre inebilirsiniz. Şelaleye ulaşmak için nehrin karşısına geçmek gerekiyor. Fotoğraflarda kayalarla yada kayaların üzerine yerleştirilmiş kalaslar ve tutunma halatları ile oluşturulmuş köprüler görmüştüm ancak gittiğimizde hiç birini göremedik. Vazgeçmek yok, ayakkabılarımızı elimize aldık ve nehrin en sığ olduğu yerden karşıya geçtik. Dondurucu bir deneyimdi (: Şelale, en güzel güneyinde kalan ve tam karşıdan bakan tepeden görünüyor. Görsel olarak birazdan anlatacağım Hraunfossar kadar iddialı olmasa da Glymur yürüyüş rotası çok keyifli, ayrıca şelaleler ülkesinin en yüksek ikinci şelalesi sonuçta (:

3. Hraunfossar ve Barnafoss Şelaleleri
Glymur’ da sonra 80 km ve bir saatten biraz fazla süren bir yolculukla bu yanyana, ikiz şelalelere ulaştık. Reyjkjavik’ e mesafe ise 120 km (1,5 saat). Hraunfossar, İzlanda dilinde Lav Şelalesi demek. Burası diğer tüm şelalerden görsel ve yapısal olarak ayrılan enteresan bir doğal miras. Fotoğrafta da gördüğünüz gibi, 900 m genişliğinde bir volkanik oluşumun çeşitli noktalarından akan sayısız su pınarının kayalardan dökülmesiyle meydana gelen bir şelaleler topluluğu Hraunfossar. Bölge aslında yakınlardaki Langjökull Buzulunun altında kalan volkanlardan birinin uzantısı. Fotoğraf makinanız ve tripodunuz varsa uzun pozlama için harika bir kadraj oluşturuyor şelale ve arkasındaki mevsime göre renk değiştiren ağaçlık alan.
Barnafoss kelimesi ise “Çocuk Şelalesi” anlamına geliyor. Adını; şelaleyi oluşturan nehrin üzerindeki kemerden geçerken, düşerek boğulan iki çocuktan almış. Çocukların yaslı annesi, bir daha benzeri bir kaza yaşanmasın diye bu kemeri yıktırmış. Barnafoss bir şelaleden çok, yüksek ve dar kayalıkların arasından akan nehrin oluşturduğu bir çağlayan aslında. Hraunfossar’ a gelmişken aynı kompleks içindeki bu çağlayanı da görüp, girişindeki tabeladan bahsettiğim hikayeyi daha detaylı okuyabilirsiniz.

2. GÜN
Sıra geldi Reykjavik’ e 150 km (2 saat) mesafedeki Snaefellsnes Yarımadası ve Batı Fyordlarına. İzlanda’ ya gelenler, eğer tüm adayı içeren bir Ring Road turu planlamamışlarsa, genelde Golden Circle ve Güney Turunu tercih ediyorlar. Başkentin kuzeyini içeren Batı İzlanda turu da, onlar kadar popüler olmasa da, vakti olanlar için kesinlikle görülmeye değer noktalar içeriyor. Snaefellsnes’ a, adaya özgü tüm oluşumları barındırdığından Küçük İzlanda denildiğini de hatırlatalım. Bir de detaylarını birazdan anlatacağım Game Of Thrones etkisi diye bir şey var tabi (:

1. Kirkjufell Dağı ve Şelalesi
Bilenler bilir; Game Of Thrones’ un 7. sezonunda Jon Snow, Tazı, Tormund ve Sir Jorah’ ın Cersei’ yi ikna etmek için bir Akgezen avlamak üzere duvarın kuzeyine geçtikleri sahnelerde fonda görülen heybetli bir karlı dağ vardır. Kirkjufell işte o dağdır efenim (: Grundarfjordur kasabasının yanı başındaki dağ yarımadanın ana otoyolu Route 54’ ün de hemen kuzeyinde, adını dağdan alan şelale ise 120 m güneyinde yer alıyor. Şelale ve fonda Kirjufell, adanın en çok fotoğraflanan kadrajlarından. Hele bir de gün batımında orada iseniz enfes kareler yakalayacağınıza şüphe yok. Bu arada “kirkja” izlanda dilinde “kilise” demek. Dağa, kilise kulesine benzetildiğinden bu isim verilmiş.

2. Arnarstapi
Eski bir liman ve ticaret kenti olan Arnarstapi, günümüzde bu özelliğini yitirmiş ve yarımadanın en turistik köylerinden biri halini almış. Kasaba, sırtını verdiği Stapafell Dağı ile rengarenk kulubelerinin oluşturduğu enfes manzarası ile ünlü. Bir de Bardur Snaefellsas efsanesi var tabi. Bizim bu efsane ile tanışmamız kasabanın girişindeki “kemer üzerinde peri bacası” şeklinde tanımlayabileceğim anıt sayesinde oldu. Bardur, Snaefellsnes Yarımadasına adını verdiğine ve yarı insan yarı elf olduğuna inanılan bir kahraman. Kasabanın koruyucusu olurlar kendileri. Arnarstapi’ de görmeniz gereken diğer noktalar kıyıya vuran hırçın dalgaların bazalt sütunlarını aşındırmasıyla oluşan Kaya Köprüsü ve yukardaki fotoğrafta gördüğünüz Gatklettur Kemeri.

3. Siyah Kilise (Budakirkja)
Budahraun lav tarlalarının ortasında terk edilmiş Budir Kasabasından geriye kalan tek yapı Budakirkja. Zaten onu bu kadar eşsiz yapan da bu: Dağlar, okyanus, lav tarlaları ve bulutların arasında tek başına poz veren bir ibadethane. Yapı, Batı İzlanda’ nın en çok ziyaret edilen noktalarından. Hemen yanında aynı isimde büyük bir otel de mevcut. Kilise 1701 yılında inşa edilmiş, 1950 ve 1980’ li yıllarda tadilat görmüş. Anlatıldığına göre kilisenin yeri seçilirken bir okçu kendi etrafında defalarca döndükten sonra sendelerken havaya üç ok atmış ve son okun yere düştüğü yere kilise inşa edilmiş. Farketmişsinizdir, İzlandalılar efsaneleri çok seviyorlar (: Hatta halkın büyük bir kısmının elf ve trollere inandığına dair anketler varmış.

Hala şelaleye doymamış olmalıyız ki Budakirkja’ dan ana yola çıkar çıkmaz solda, dağdan tüm heybetiyle dökülüşünü görüp Bjarnafoss’ a sapmadan edemedik (: Fotoğrafı yukarda…

4. Ytri Tunga Sahili
Dünyanın diğer bölgelerinde siyah kumsallar ne kadar ender ise İzlanda’ da da altın sarısı kumsallar öyle. Ytri Tunga bunlardan biri. Ama sahilin asıl ünü adanın en büyük fok kolonilerinin burada görülüyor olması. Fok izlemek için en uygun dönem yaz ayları. Biz Ekim ayında orada idik ve fok yoktu elbette. Bu arada hazırsanız bir efsane daha geliyor: Nordik kültüründe “selkie” denen yarı insan yarı fok bir figür var. Her ne kadar bu figür diğer Kuzey Avrupa ülkelerinde şeytani kabul edilse de İzlanda’ da uğurlu kabul ediliyor (: Hem bu nedenle; hem de yüzyıllarca etinden, yağından, derisinden yararlandıkları foklara ev sahipliği yaptığından Batı İzlanda’ nın Ytri Tunga sahilleri İzlandalılarca önemsenen ve çok iyi korunan bir rezerv.

5. Gerduberg Bazalt Kayaları
Adanın bir başka zenginliği de bazalt sütunlar. Aktif volkanlardan dökülen lavların tepelerden aşağı dökülürken buz gibi deniz suyu tarafından aniden soğutulmasıyla oluşan bu doğal oluşumlar adanın her yerinde. Elbette bu sütunlar atlar, koyunlar, buzullar gibi İzlanda’ yı sembolize den figürlerden biri halini almış. Birazdan anlatacağım Reykjavik’ deki ülkenin en ünlü yapısı Hallgrimskirkja Kilisesi’ nde bile bazalt sütunlardan izler var. Gerduberg ayrıyeten bir kilometre uzunluğunda, yaklaşık 10 m yüksekliğindeki simetrik sütunları sayesinde bir kaleye benzemesi ile ünlü. Yolun biraz içerisinde kalıyor, konumu burada.

3.GÜN
Batı İzlanda gezimiz de bitti, adada son günümüz. Öğleden sonra Paris’ e uçacağız. Bugünkü kısa vaktimizi Reykjavik’ i keşfederek harcamak istiyoruz. Bu yarım günlük zaman değerlendirme turumuz haricinde, İzlanda, hiç şehir yada müze keşfetmeden ayrıldığımız ilk ülke oldu.
REYKJAVİK GEZİ REHBERİ
Reykjavik; süslü ve hareketli alışveriş caddeleri, renkli evleri, kendi kültüründen izler taşıyan kafe, bar ve restoranları ile (fiyatlar cep yaktığı için her beğendiğimiz mekana giremesek de) tipik bir Kuzey Avrupa şehri. Nüfusu yaklaşık 130.000 civarında olan kente ilk yerleşim 894 yılında olmuş. Genel olarak ülkede, nüfusun azlığı sayesinde, dikine değil yatay mimari ile iskan hakim olması tüm yerleşim yerlerinde bir ferahlık ve sukunet hissine kapılmanızı sağlıyor. Reykjavik’ i de aydınlık, renkli, ferah bir şehir olarak tanımlayabiliriz gönül rahatlığıyla.

1. Hallgrimskirkja Kilisesi
Kilise, adını 17. yüzyılda yaşamış İzlandalı rahip ve şair Hallgrimur Petursson’ dan almış. Gerduberg yazımda bahsettiğim bazalt sütunlar var ya, işte onlar bu kilisenin mimarı Gudjon Samuelsson’ a da ilham kaynağı olmuşlar. Fotoğrafa dikkatli bakarsanız kat kat sütunları görebilirsiniz. Yapı tepeden bakıldığında ise ülke tarihine atıfta bulunarak, Thor’ un çekicine benzeyecek şekilde dizayn edilmiş. 1945 yılında başlayan inşaat 41 yıl sürmüş. 5000 boruya sahip kilise orgu ise Alman Johannes Klais tarafından 1992 yılında tamamlanmış. Şehrin her yerinden görülebilen yapının yüksekliği 75 m. Kilisenin hemen önünde 1000 yılında yani Christioph Colomb’ dan 50 yıl önce Kuzey Amerika’ yı keşfeden İzlandalı Leifur Eiriksson’ un heykeli var. Eser, Amerikalı heykeltraş Alexander Stirling Calder’ a ait. Kilisenin üst katındaki seyir alanına ücreti mukabilinde çıkılabiliyor.

2. Sun Voyager Heykeli
Sahilde, Saebraut Caddesinin kenarındaki heykel bir tekne iskeleti şeklinde. Heykeltraş Jon Gunnar Arnason tamamlanmamış gemi şeklindeki çalışmasında umudu, gelişimi ve özgürlüğü anlatmaya çalıştığını söylemiş. Yapılış hikayesi ise şöyle: 1986 yılında kent konseyi şehrin kuruluşunun 200. yılı şerefine bir yarışma düzenlemiş ve Sun Voyager tasarımı yarışmayı kazanmış. Arnason 1990 yılında eserini tamamlamak üzereyken vefat etmiş ve aynı yıl eser bugünkü yerine konumlandırılmış.

3. Laugavegur Caddesi
Laugavegur, başkentin kalbi adeta. Restoranlar, barlar, butik dükkanlar, lüks mağazalar; ne ararsanız var. Hem Laugavegur, hem de buraya çıkan sokaklar üzerinde rengarenk binalar, konsept yapılar göreceksiniz. Turistlerle lokallerin kaynaştığı cadde Reykjavik’ de en çok zaman geçirmek isteyeceğiniz yer olabilir. Daha önce de söylediğim gibi tek handikap fiyatlar. İzlanda seyahatinize dair anı eşyalaları yada hediyeler alacaksınız en uygun yer Laugavegur olabilir. Bolca alternatif var, fiyatları karşılaştırabilirsiniz.

Batı İzlanda’ dan da bu kadar. İzlanda seyahatimize dair diğer yazılarımız için şuraya tıklayabilirsiniz.


